Hidayeti Gizleyenler! Allah’ın Laneti Sizin Üzerinizedir.
Anasayfa 111 » Kur'ân'daki İslam » Hidayeti Gizleyenler! Allah’ın Laneti Sizin Üzerinizedir. ---

Hiçbir zaman parçası olmamıştır ki Allahû Tealâ en sevgili mahlûk olarak yarattığı insanı başıboş bırakmış olsun ve onlara Allah’ın davetini tebliğ edecek hidayetçilerini yollamamış olsun. Böyle bir şey hiçbir devirde vuku bulmamıştır.

 

Kur’ân-ı Kerim tüm zamanların kitabıdır ve En’âm Suresinin 38.âyet-i kerimesi gereğince her sorunun cevabı Kur’ân-ı Kerim’de verilmiştir.  


 

6/EN'ÂM-38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).

Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab'lerine haşrolunacaklar (olunurlar).

 

Hâl böyle olmasına rağmen, bugün bir mutsuzluk girdabının içerisinde ömürlerini tüketen insanlar Allah’ın indirdiği mutluluk reçetesini ve o reçeteyi bizlere öğretecek olan

hidayetçileri kendilerine kılavuz edinmek yerine, türlü aldanışların içerisine girmişlerdir.

 

Oysaki mutluluğun tek bir formülü vardır: Allah’ın mutluluk kanununa göre bütün insanlar için söz konusu olan şey Allah’ın davetine icabet etmektir.


Allah’ın daveti sadece Kendi Zat’ınadır.

13/RA'D-14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).

Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.

 

Lehu da’vetul hakk(hakkı); Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır).

 

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır. 

 

 

42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz.

 

Üç vücut (fizik beden, ruh, nefs), serbest irade ve akıl standartlarında yaratılan her insan istisnasız olarak Allah’ın davetine muhataptır. Ve her zaman parçasında her kavme mutlaka Allahû Tealâ davetçilerini göndermiştir. Kıyâmete kadar da göndermeye devam edecektir.

 

41/FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır? 

 

9/TEVBE-33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).Resûl'ünü müşrikler kerih görseler de, hidayetle ve hak dîn ile (bu dîni) bütün dînler üzerine izhar etmesi (hak dîn olduğunu ispat etmesi) için gönderen O'dur. 

 

18/KEHF-56: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven).
Biz, resûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kâfirler (ise) hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ederler. Âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alay (konusu) ederler.

 

A'RAF-181: Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki Hakk’a (Allah’a) ulaştırırlar ve onunla adaleti (sağlarlar). 

 

Allah’a davet yetkisinin birinci dereceden sahipleri, nübüvvetle vazifeli olan nebîler ve (peygamberler) ve risaletle vazifeli olan resûllerdir. Allahû Tealâ nebî resûllerine ve velî  resûllerine Kur'ân-ı Kerim'inde geniş bir yelpazede yer vermiştir. Fakat günümüz İslâm tatbikatında bir çok ana kavramda olduğu gibi Allah’ın hidayetçileri konusunda hurafeler devreye girmiş, insanlar Allah’ın hakikatlerini unutmuşlardır (Bknz: nebi resûl-velî resûl).

 

Bugünkü dîn ilmi, risaletin Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le birlikte sona erdiği gibi korkunç bir hatanın esiri olmuştur. Allah’ın davetçilerinin yalanlandığı bir devrede, davetin muhtevasının farkında bile olmayan milyonlarca insan, hidayetten uzaklaştırılmıştır.  Birbirine kopmaz bağlarla bağlı birçok ana kavramın devre dışı bırakılması temelde insanların kurtuluşunu sağlayacak olan hidayetin yok edilmesi, gizlenmesi gibi korkunç bir sonucu doğurmuştur. 

 

Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’in’de net olarak; “Hidayet, Allah’a ulaşmaktır” derken, dîni literatürde bu son dere önemli kavram doğru yol olarak adlandırılmaktadır.

 

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun). Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

 

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur. 

 

Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le birlikte risaletin sona erdiğini insanlara kabul ettiren İblis, ezelî hedefine ne yazık ki ulaşmış durumdadır. Dîn öğretmekle yükümlü olan birçok insan bugün her devirde ve her kavme ardı arkası kesilmeksizin gönderilen velî resûllerin varlığını inkâr etmektedir. Oysaki Kur’ân-ı Kerim âyetleri hidayetçilerin her devirde var olduğunu, Peygamber efendimiz (SAV)’le sona erenin risalet değil nübüvvet olduğunu ve hidayetçinin davetini işitmeyenlerin dalâlette kaldıklarını açıkça ortaya koymaktadır.  

 

33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.  

 

  • Her devirde Allah’ın hidayetçileri vardır. Kıyâmete kadar da var olacaklardır.

 20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir. 

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun. 

  • Allah’ın hidayetçisine tâbî olmayanlar, dalâlette olanlardır.  

3/ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler. 

18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz. 

A'RÂF-186: Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh(lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun için bir hidayetçi (hidayete erdiren) yoktur. Ve onları azgınlıkları (isyanları) içinde şaşkın (bir halde) terkeder (bırakır). 

  • Dalâletten kurtulmanın tek yolu hidayeti (Allah’a ulaşmayı) dilemektir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, cennetle müjdelenmiştir.

 Kişi hidayeti dilemedikçe, dalâletten kurtulmuş değildir. Allahû Tealâ sonsuz bir sevgiyle yarattığı insanın kurtuluşunu, kişinin kalbi bir dilekle Allah’a ulaşmayı dilemesine bağlamış ve bu dileği bütün insanların üzerine farz kılmıştır. 

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).Ey âmenû olanlar! Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir. 

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı. 

  • Allah, Allah’a ulaşmayı dileyen herkesi Kendisine ulaştıracağına dair söz vermiştir.

29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır). 

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

 
  • Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin gideceği yer ise Yûnus-7 ve 8’e göre cehennemdir.

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir). Buradaki Allah’a ulaşma dileği ölmeden evvel Allah’a insan ruhunun ulaşmasıdır.

Âyet-i kerimede ölüm kelimesi geçmemesine rağmen, bütün mütercimler, Allah’a mülâki olma kavramını öldükten sonra olarak Allah’a ulaşmak olarak tercüme etmişlerdir. Bu korkunç hata apaçık hidayetin gizlenmesi sonucunu doğurmuştur.  

  • Allah’a ulaşmayı inkâr edenler, amelleri boşa gidenlerdir.

18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).
De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

 

18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).
Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.

 18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

 Amelleri boşa giden bu insanlar Zumer-65’e göre âhirette de hüsrana düşenlerden olurlar.  

 

39/ZUMER-65: Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik(kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: “Gerçekten eğer sen şirk koşarsan (Allah’a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka heba olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.” diye vahyolundu.

 

23/MU'MİNUN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır. 

  • Allah’ın lâneti, Allah’ın âyetlerini bilerek ve isteyerek gizleyenlerin üzerinedir.

 33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ). Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi'nden) saptık.

33/AHZÂB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.

SONUÇ:  Bugün İslâm âlemi ne yazık ki Kur’ân’ı terk etmiştir. Furkân-30 İslâm âleminin bugün içinde bulunduğu vehameti iaşret etmektedir. 

 25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.

El yazması kitaplarda dînin bir gerçeğiymişcesine insanlara öğretilen bir hurafe bataklığı sebebiyle, Allah’ın dîni ne yazık ki yaşanamamaktadır. İnsanlar uydurma hadisleri referans kabul ederek Kur’ân’a savaş açmış durumdadırlar.

  • Oysaki hidayet yoksa, kurtuluş yoktur.
Allahû Tealâ bizim bir tek talebimize karşın sonsuz saadetin kapılarını aralamaya hazırdır. Kim bir gönül yakarışı ile Allahû Tealâ’ya derse ki: Yarabbi! Ben de bu dünya hayatını yaşarken Sana ulaşmayı diliyorum. Benim de ruhumu Sana ulaştır. Ben de ermiş evliyalarından olayım.” o kişi cennetle müjdelenmiştir.  
  • Kim hidayeti (Allah’a ulaşmayı) ve Allah’ın hidayetçilerini yalanlarsa o, Allah’ın âyetlerinden gâfildir ve o kişi küfürdedir. 

18/KEHF-57: Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâh(yedâhu), innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren) ve in ted’uhum ilel hudâ fe len yehtedû izen ebedâ(ebeden).
Rabbinin âyetleri zikredildiği (hatırlatıldığı) zaman ondan yüz çeviren ve elleriyle takdim ettiklerini (günahlarını) unutan kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, onların kalplerinin üzerine (fıkıh etmeyi engelleyen) ekinnet kıldık. Ve onların kulaklarında (işitmeyi engelleyen) vakra vardır. Sen, onları hidayete davet etsen de bundan sonra onlar, ebediyyen asla hidayete eremezler.

 

/EN'AM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.

 

Murat Akgün 

 

Kur'ân'daki İslam » Hidayeti Gizleyenler! Allah’ın Laneti Sizin Üzerinizedir.

 
Üye Girişi
e-posta
Parola
Beni hatırla
 
Araçlar
       
facebook  googleplus  Twitter  Delicious  Digg this