Nebi Resul - Veli Resul
Anasayfa 111 » Kur'ân'daki İslam » Nebi Resul - Veli Resul ---

Resûl kelimesi; Arapça kökenli bir kelimedir. Kendisine şeriat kitabı verilmeyen ve kendisinden önce gelen nebîlerin getirdiği şeriat kitabını açıklayan elçi anlamındadır.

Nebî kelimesinin dilimizde kullanılan Farsça karşılığı ise peygamberdir; haber getiren kişidir. Allahû Tealâ nebîlerini nübüvvetle vazifeli kılmıştır.

Kur'ân-ı Kerim'e Göre Her Nebî Resûldür Ama Her Resûl Nebî Değildir.  

Allahû Tealâ resûl kelimesini Kur'ân-ı Kerim’de çok geniş çerçevede kullanmıştır. Âyet-i kerimelerde adı geçen her resûl, nebî resûl değildir. Allahû Tealâ sıradan bir haberci için dahi “resûl” kelimesini kullanmıştır. Bununla birlikte Kur’ân-ı Kerim’de kavim resûlleri için de, nebî resûller için de, melekler ve cinler için de “resûl” kelimesi kullanılmıştır.   Âyetlerde adı geçen resûller, her kavme her zaman parçasında ard arda gönderilen "Kavim Resûlleri" de olabileceği gibi, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le sona eren "nübüvvet (peygamberlik)" makamının sahibi "Nebî-Resûller" de olabilmektedir. Fakat ne yazık ki;

Nebî olmadan resûl olunmaz, her resûl aynı zamanda nebîdir. Ama her nebî resûl değildir” , “Resûller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir. Nebîler ise kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir” şeklindeki dînimize sonradan sokulmuş korkunç hurafelere dayanarak, ülkemizdeki bütün meal sahipleri nerede “resûl” kelimesini görmüşlerse, onu “peygamber” olarak tercüme etmişlerdir.  Oysaki Risaleti Nübüvvetten üstün tutmak, Kur’ân-ı Kerim âyetlerini ve Allah’ın hakikatlerini inkâr etmek demektir.  Üstün olan risalet değil nübüvvettir. Ve Allahû Tealâ’nın sadece peygamberlerine verdiği bir vazifedir. Allahû Tealâ Ahzab-40'da Peygamber Efendimiz (S.A.V)'le birlikte nübüvvetin sonra erdiğini ama risaletin devam ettiğini açıkça ifade etmektedir.

33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

Peygamberlik müessesesi, Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V)'le birlikte sona erdiğine göre ve risalet kıyâmete kadar devam edeceğine göre, her resûlün nebî olması mümkün değildir. Allahû Tealâ peygamberlerine, onunla hükmetsinler diye emir ve nehiylerini muhtevasında bulunduran şeriat kitapları vermiştir.   

NEBÎ ve RESÛL kavramlarını birbirinden ayıran yedi farklılık  

Allahû Tealâ nebî ve resûl konusundaki bütün kavram kargaşalarını yok edecek delilleri Kur’ân-ı Kerim’ine koymuştur. Bu iki kavram arasında ilk bakıldığında 7 açıdan farklılık göze çarpmaktadır. İşte bu 7 farklılık, Akaidin “Nebî olunmadan resûl olunmaz. Resûller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir” şeklindeki Kur’ân’a tamamen aykırı ifadesini kökten çürüttüğü gibi, “Her nebî resûldür ama her resûl nebî değildir.” ifadesinin doğruluğunu da açık ve net olarak ispat etmektedir. Bununla birlikte aynı 7 farklılık, nebî olunmadan resûl olunmaz” iddiasını çürüten Kur’ân-ı Kerim delilleridir.

  1. Kur’ân-ı Kerim’e göre nebîler kendilerine şeriat kitabı verilen peygamberlerdir. Resûllere verilenler sadece sohbet mahiyetindeki kitaplardır.
  2. Kur’ân-ı Kerim’e göre peygamberler belirli kavimlere gönderilmişlerdir ve bütün kâinat için vazifelidirler. Resûller ise her kavimde var olmuştur. Var olmaya da devam edeceklerdir.
  3. Peygamberler arasında fetret devreleri vardır ama risalet ardı arkası kesilmeksizin devam etmektedir.
  4. Kur’ân-ı Kerim’e göre nebî resûllerin beş, nebî olmayan resûllerin dört görevi vardır.
  5. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le Nübüvvet sona ermiştir. Risalet ise devam etmektedir.
  6. Kur’ân-ı Kerim’de bir çok âyet-i kerimede risaletle vazifeli olmayan resûllerden söz edilmektedir. Peygamberler sadece insanların arasından ve de doğumlarından önce seçilmişlerdir.
  7. Nebîler, tasarruf rızasının sahipleridir. Kur’ân-ı Kerim’e göre rızaya ulaşmamış bir resûl asla nebî olamaz.  

1-Kur’ân-ı Kerim’e göre nebîler kendilerine şeriat kitabı verilen peygamberlerdir. 

Kur’ân-ı Kerim’de 67 âyet-i kerimede kitap kelimesi yer almıştır. Bu âyetlerin bir kısmında Allahû Tealâ: “Nebîlere kitap verdik.” ifadesini kullanmıştır. Fakat resûllere kitap verildiğine dair hiç bir âyet-i kerime yoktur.

Kaldı ki nübüvvet; risaletten üstün bir muhteva taşımaktadır ve Allahû Tealâ’nın sadece peygamberlerine verdiği bir vazifedir. Allahû Tealâ bütün peygamberlere, onunla hükmetsinler diye Allah’ın emir ve nehiylerini muhtevasında bulunduran şeriat kitapları vermiştir.  Allahû Tealâ Âli İmrân-84'de bütün ulûl'azm peygamberlere kitap indirdiğini ifade etmektedir.  

3/ÂLİ İMRÂN-84: Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).
"Allah'a ve bize indirilene ve İbrâhîm (A.S)'a, İsmâil (A.S)'a, İshâk (A.S)'a, Yâkub (A.S)'a ve Yâkub oğulları'na indirilenlere, Hz. Mûsâ'ya ve Hz. Îsâ'ya ve nebilere Rab'leri tarafından verilenlere îmân ettik. Onların arasından birini (diğerlerinden) ayırdetmeyiz. Ve biz O'na (Allah'a) teslim olanlarız." de.

En'âm Suresinin 83-89. âyet-i kerimelerinde Hz. Nuh, Hz. İbrâhîm, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Eyyûb, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. İlyas, Hz. İsmail, Hz. İsyas, Hz. Yunus ve Hz. Lut'un âlemlere üstün kılındığı ve hepsine "kitap, hikmet ve nebilik (peygamberlik)" verildiği kesin ve net olarak açıklanmaktadır.  

6/EN'ÂM-83: Ve tilke huccetunâ âteynâhâ ibrâhîme alâ kavmih(kavmihî), nerfeu derecâtin men neşâ’(neşâu), inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).
Ve işte bunlar, İbrâhîm'e, kavmine karşı verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimiz kimselerin derecelerini artırırız. Muhakkak ki; senin Rabbin hakîm (hükmün ve hikmetin sahibi)dir, alîmdir (en iyi bilendir).

6/EN'ÂM-89:
Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).
İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.

Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinin 79., Meryem Suresinin 30., Ankebût Suresinin 27. ve En'âm Suresinin 89. âyetlerinde de şöyle buyurmaktadır:  

 3/ÂLİ İMRÂN-79: Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne). Bir insan için, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; "Allah'tan başka bana kul olun" demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: "Rabbâni (kendini Rabb'e adamış) kullar olunuz" der. 

19/MERYEM-30: Kâle innî abdullâh(abdullâhi), âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen).
(Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.

29/ANKEBÛT-27: Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve cealnâ fî zurriyyetihin nubuvvete vel kitâbe, ve âteynâhu ecrehu fîd dunyâ, ve innehu fîl âhıreti le mines sâlihîn(sâlihîne).Ve Biz O'na İshak'ı, Yâkub'u vehbî olarak verdik. O'nun zürriyetine peygamberlik ve kitap verdik. Dünyada O'nun ücretini verdik. O, ahirette şüphesiz salihlerden olacaktır.

6/EN'ÂM-89: Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.
  • Bütün bu âyet-i kerimelerde kullanılan kelime "peygamber" anlamına gelen "nebîyyine" veya "peygamberlik" anlamına gelen "nubuvvete" kelimesidir. O halde nebîler, kendilerine şeriat kitabı verilen peygamberlerdir.  Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinin 81.âyet-i kerimesinde de resûl ve nebî kavramlarını ayrı ayrı kullanmış ve sadece nebîlere kitap verdiğini açıkça ifade etmiştir.  
3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.

Hadid Suresinin 25. âyet-i kerimesinde adı geçen ve kendilerine kitap verilen resûller, NEBÎ RESÛLLERDİR.  

Allahû Tealâ Hadid-25’te resûl kelimesini kullanmış ve fakat bir sonraki âyet-i kerimede bu resûllerin nebî resûller olduğuna açıklık getirmiştir. 

57/HADÎD-25: Lekad erselnâ rusulenâ bil beyyinâti ve enzelnâ meahumul kitâbe vel mîzâne li yekûmen nâsu bil kıst(kıstı), ve enzelnel hadîde fîhi be’sun şedîdun ve menâfiu lin nâsi ve li ya’lemallâhu men yensuruhu ve rusulehu bil gayb(gaybi), innellâhe kavîyyun azîz(azîzun).
Andolsun ki resûllerimizi beyyinelerle (açık delillerle, ispat vasıtaları ile) gönderdik. Ve onlar ile beraber kitabı ve mizanı indirdik ki insanlar arasında adaletle hükmetsinler diye. Ve içinde kuvvetli sertlik bulunan demiri indirdik. Ve onda insanlar için pekçok menfaatler (faydalar) vardır. Ve (bu), gaybda (görmeden) kendisine ve resûllerine yardım edecek olan kimseleri, Allah'ın bilmesi (belli etmesi) içindir. Muhakkak ki Allah; Kavî'dir (güçlüdür, kuvvetlidir), Azîz'dir.

  • Hz. Nuh da, Hz.İbrâhim de ulûl’azm peygamberlerdendir. Hiç kimse onların nebî olmadığını iddia edemeyecektir.  
  • Âli İmrân-81’de Allahû Tealâ kendilerine kitap verilenler için “nebîyyîne”, nebîlere verilen kitabı tasdik edecek olanlar içinse “resûl” kelimesini kullanmışsa...
  • Âli İmrân-84, Hadid-25 ve 26'da bütün ulûl’azm peygamberlere kitap verdiğini söylüyorsa ve onların nebî olduğunu da kesinleştirmişse…
  • Hiç kimse Hz. Nuh, Hz. İbrâhîm, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Eyyûb, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. İlyas, Hz. İsmail, Hz. İsyas, Hz. Yunus ve Hz. Lût'un Hz. İsa (A.S)’ın nebî olmadığını iddia edemeyecekse,

Öyleyse nasıl oluyor da bugünkü İslâmî öğretide, “nebîler kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir” hükmü, bir Kur'ân-ı Kerim gerçeği gibi insanlara öğretiliyor? Velî resûllere sadece sohbet kitapları verilmiştir. Bu kitapların şer’î bir hüküm taşıması asla mümkün değildir.

 Allahû Tealâ nasıl ki;

  • Abdülkadir Geylani Hazretlerine RİSALE-İ GAVSİYE’yi yazdırdıysa,
  • Beddiüzzaman Said-i Nursi Hazretlerine RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’nı yazdırdıysa,
  • Mevlâna Celâleddîni Rumî Hazretlerine MESNEVİ’yi yazdırdıysa,
  • Eşref Rûmî Hazretlerine Dîvan’ı yazdırdıysa, kıyâmete kadar da risalet devam edeceği için bu sohbet mahiyetindeki kitaplar da var olmaya devam edeceklerdir.

Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’inde şöyle buyurmaktadır:  

3/ÂLİ İMRÂN-184: Fe in kezzebûke fe kad kuzzibe rusulun min kablike câu bil beyyinâti vez zuburi vel kitâbil munîr(munîri).
Artık seni yalanlarlarsa (üzülme), halbuki, senden önceki, açık belgeler, yazılı sayfalar ve nurlu kitaplar getiren resûller de yalanlanmıştı. 

35/FÂTIR-25: Ve in yukezzibûke fe kad kezzebellezîne min kablihim, câethum rusuluhum bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîr(munîri).
Ve eğer seni tekzip ediyorlarsa (yalanlıyorlarsa), o taktirde (bil ki) onlardan öncekiler de (resûllerini) yalanlamışlardı. Onların resûlleri, onlara beyyineler (mucizeler, açık deliller) ve zuburi (sayfalar) ve nurlandırıcı kitap getirdiler.  

2-Kur’ân-ı Kerim’e göre peygamberler belirli kavimlere gönderilmişlerdir ve bütün kâinat için vazifelidirler. Resûller ise her kavimde var olmuştur. Var olmaya da devam edeceklerdir. 

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

Âyet-i kerimede bahsedilen resûller peygamber olsalardı onlar için, “Bütün ümmetlerin içinden” ifadesi kullanılmazdı. Çünkü peygamberler kavimlerin bir kısmının içinden çıkmıştır. Bütün kavimlerden peygamberler çıkmamıştır. Nebîler, bütün kâinat için vazifeli kılınmışlardır. Aynı zamanda kendi kavimlerinin de resûlleridirler.              

Allahû Tealâ Sebe Suresinde, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bütün dünya için, daha doğru bir ifadeyle kâinat için görevli olduğunu ifade etmektedir.

34/SEBE-28: Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve Biz, seni (kâinattaki) insanların hepsi için müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler.

3- Peygamberler arasında fetret devreleri vardır ama risalet ardı arkası kesilmeksizin devam etmektedir.

5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. "Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi" dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah herşeye kaadirdir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) de Ebû Hureyre (R.A) tarafından nakledilen bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:

"Ben, dünyada da ahirette de Meryem'in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle Onun arasında başka bir peygamber yoktur. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dînleri de birdir.”
[Buhârî, Enbiya 44; Müslim, Fezâil 145, (2365); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4675).  

Hadîs-i şeriften de açıkça anlaşıldığı gibi, nebîler arasında mutlaka fetret devirleri (kesintili bir dönem) vardır. Allahû Tealâ insanlık tarihi boyunca gönderdiği bütün peygamberlerinden Kur’ân-ı Kerim’de söz etmiştir. Ve asırlar boyu gelen peygamberlerin sayısı otuza ulaşmamıştır. Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz’den bugüne kadar geçen 1400 yılda hiç nebî gelmemiştir, bundan sonra da gelmeyecektir.

Resûller ise ardı arkası kesilmeksizin gönderilirler. 

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).


14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.


4-Kur’ân-ı Kerim’e Göre nebî resûllerin beş, nebî olmayan resûllerin dört görevi vardır.  

Nebî olan resûllerin görevleri 

  1. Allah’ın âyetlerini tilâvet etmek,
  2. İnsanların nefslerini tezkiye etmek,
  3. Kitap öğretmek,
  4. Hikmet öğretmek,
  5. Hikmetin ötesini öğretmek.

2/BAKARA-150: Ve min haysu harecte fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellûvucûhekum şatrahu li ellâ yekûne lin nâsi aleykum hucceh(huccetun), illellezîne zalemû minhum fe lâ tahşevhum vahşevnî ve li utimme ni’metî aleykum ve leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Nereden çıkarsan çık, bundan sonra (namazda) vechini (yüzünü) Mescid-i Haram yönüne çevir. Ve nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki, insanlarınsizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın. Onlardan zulmedenler hariç, artık onlardan korkmayın. Benden (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki, sizin üzerinizdeki ni'metimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz.

2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi)tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap'ı(Kurânı Kerim'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin..

Veli resûllerin görevleri 

  1. Kur’ân-ı Kerim’i tilâvet etmek,
  2. Nefsleri tezkiye etmek, 
  3. Kitap öğretmek, 
  4. Hikmet öğretmek.

 Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’inde velî resûllerin görevleri için de şöyle buyurmaktadır:  

62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
 

3/ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.

5-Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le Nübüvvet sona ermiştir. Risalet ise devam etmektedir.

33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

Allahû Teâlâ Ahzâb-40’da Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in  hem resûl, hem de nebî olduğunu açıkça ifade etmektedir. Aynı âyet-i kerime Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in  nebîlerin sonuncusu olduğunun da kesin bir delilidir. Ahzâb-40’da açıkça görüldüğü gibi sonar eren risalet değil, nübüvvettir. Risalet ise kıyâmete kadar devam edecektir.

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

 6-Kur’ân-ı Kerim’de bir çok âyet-i kerimede risaletle vazifeli olmayan resûllerden söz edilmektedir. Peygamberler sadece insanlar arasından ve doğumlarından önce seçilmişlerdir. Oysaki cinlerden de meleklerden de resûller vardır.   

Yusuf-50’de Hz.Yusuf’a gönderilen alelâde bir haberci resûl olarak adlandırılmıştır. 

12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun).

Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
 

 

  • Neml-35’de Belkıs’ın Hz. Süleyman’a gönderdiği elçiler, resûller olarak adlandırılmıştır.
27/NEML-35: Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne).
Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?

  • En’âm-61’de ölüm meleklerinden resûl olarak söz edilmiştir. 
6/EN'ÂM-61: Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne).
Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu resûllerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.


  • Zuhruf-80’de kiramen kâtibin melekleri için de resûl kelimesi kullanılmıştır.
43/ZUHRÛF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).

Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar.

  • Ankebût-31’de azap melekleri için de resûl kelimesi kullanılmıştır. 
29/ANKEBÛT-31: Ve lemmâ câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ, kâlû innâ muhlikû ehli hâzihil karyeh(karyeti), inne ehlehâ kânû zâlimîn(zâlimîne).
Ve Bizim resûllerimiz İbrâhîm'e müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: "Muhakkak ki biz, bu ülkenin halkını helâk edeceğiz. Çünkü bu belde halkı zalim oldular."


  • Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’inde cin resûllerden de söz etmektedir.
6/EN'ÂM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.

Bu âyet-i kerimede gene “resûl” kelimesi kullanılmakta ve cinlere; Size kendi içinizden resûller (rusulun minkum) gelmedi mi?” diye sorulmaktadır. Hiçbir devrede cinlerden bir peygamber çıkmamıştır. O halde âyet-i kerimede geçen “resûl” kelimesinin peygamber olmadığı muhakkaktır.  

  • Hacc-75’de Allahû Tealâ meleklerden ve insanlardan resûller seçtiğini ifade etmektedir.
22/HACC-75: Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs(nâsi), innallâhe semîun basîr(basîrun).
Allah, meleklerden ve insanlardan resûller seçer. Muhakkak ki Allah, en iyi işitendir, en iyi görendir.

Bütün bu âyet-i kerimelerden açıkça anlaşılıyor ki, nebî ve resûl kavramları bugünkü İslâmî tatbikatta tamamen Kur’ân’daki muhtevanın dışına çıkarılmıştır. Ülkemizde dîni öğretmekle yükümlü olan tek kurumun, bu vahim gidişata bir an evvel “dur” demesi gerekmektedir.  Peygamberle sadece insanlar arasından ve doğumlarından önce seçilirler.  

28/KASAS-68: Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Ve seçim hakkı onlara ait değildir. Allah Sübhan'dır (münezzehtir) ve (onların) şirk koştukları şeylerden yücedir.

7- Nebîler, tasarruf rızasının sahipleridir. Kur’ân-ı Kerim’e göre rızaya ulaşmamış bir resûl asla nebî olamaz.

 

 

72/CİNN-26: Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden).

O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye izhar etmez (açıklamaz).

72/CİNN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden).

Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç! O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki,

 

Allahû Tealâ Enbiyâ Suresinin 73.âyet-i kerimesinde tasarruf rızasının sahibi olan nebî imamlarından bahsetmektedir.

21/ENBİYÂ-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular. 

Bir kez daha açık ve net olarak ifade etmek istiyoruz ki;

  • Kur’ân-ı Kerim’de melekler, cinler ve sıradan bir insan için bile “resûl” kelimesi kullanılmıştır. Oysaki cin ve  meleklerden hiçbir zaman parçasında nebî  olmamıştır, olması da mümkün değildir (En’âm-61, Zuhruf-80, Ankebût-31, En’âm-130, Hacc-75).
  • Kur’ân’da hem insanlar, hem de diğer canlı varlıklar için de “resûl” kelimesi kullanılmıştır (Yusuf 50, Neml-35).
  • Peygamberlerin haricinde kendisine şeriat kitabı verilmeyen velîler için de resûl kelimesi kullanılmıştır (Nahl-36).
  • Peygamberler bütün dünya için vazifelidirler. Peygamber olmayan velî resûller ise dünyada bulunan her kavimde yaşarlar. Ama sadece kendi kavimleri içinde vazifelidirler (Sebe-28, Ra’d-7, İbrâhîm-4, Âli İmrân-164)
  • Nebî olan resûller arasında uzun fetret devreleri vardır. (Peygamberler arka arkaya gelmezler.) Nebî olmayan; yani peygamber olmayan velî resûllerde ise, devamlılık söz konusudur. Resûller ardı ardına gönderilirler (Mâide-19, Mu’minun-44).
  • Kur’ân’a göre nebî resûllerin beş grup görevi vardır. Nebî olmayan velî resûllerin ise dört grup görevi vardır (Bakara-151, Âli İmrân-164).
  • Bütün nebî resûller, tasarruf rızasının sahibidirler. Velî resûller ise tasarruf rızasının sahibi değillerdir. Ancak nebîlerin olmadığı dönemlerde Allahû Tealâ bu velî resûllerden seçtiği bir kişiyi tasarrufuna alır ve her devirde vekâleten o, devrin imamı olarak vazife yapar (Enbiya-73, Secde-24).
  • Allah, bütün nebîlere (peygamberlere) şeriat kitapları indirmiştir. Nebî olmayan velî resûllerin (peygamber olmayan elçilerin) sadece bir kısmına sohbet niteliğinde kitaplar yazdırmıştır (Âli İmrân-79, 81).
  • Kur'ân-ı Kerim'de şeriat kitabı verilmiş bir resûl ifadesi içeren hiçbir âyet-i kerime yoktur.  
SONUÇ Kur'ân-ı Kerim âyetleri ışığında Nebî ve Resûl kavramları için aşağıdaki ifadeler doğrudur.
  • Nebîler kendilerine şeriat kitabı verilen peygamberlerdir. Doğumlarından önce ve sadece insanlar arasından seçilmişlerdir.
  • Resûllere hükmetmeleri için şeriat kitabı verilmez.
  • Nebîler hem kendilerine şeriat kitabı verildiği için, hem de görevleri açısından daha kapsamlı ve üstün bir konumdadır. Bu durumda; her nebî aynı zamanda resûldür, ancak her resûl aynı zamanda nebî değildir.
  • Resûller, toplumlarına Allah'ın âyetlerini açıklarlar, insanları Allah'ın davetine icabet ederlerse müjdelerler ve Allah'ın davetine icabet etmeyenleri karşılaşacakları sonsuz cehennem azabıyla uyarırlar. Kur’ân-ı Kerim’i tilâvet etmek, insanların nefslerini tezkiye etmek, kitap öğretmek ve hikmet öğretmek resûllerin dört ana görevidir.
  • Nebîler, ümmetinin yaptıklarına şahitlik yaparlar, toplumlarına Allah'ın âyetlerini açıklarlar, insanları Allah'ın davetine icabet ederlerse müjdelerler ve Allah'ın davetine icabet etmeyenleri karşılaşacakları sonsuz cehennem azabıyla uyarırlar. Kur’ân-ı Kerim’i tilâvet etmek, insanların nefslerini tezkiye etmek, kitap öğretmek, hikmet öğretmek ve hikmetin de ötesini öğretmek nebîlerin 5 ana görevidir.
  • Nebîlik (peygamberlik) müessesesi Ahzab suresinin 40. âyetine göre Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile son bulmuştur, ancak Risalet (resûllük) her kavimde, her zaman parçasında kıyâmete kadar devam edecektir.

Ey bu dînin öğreticileri! Sizler hâlâ akletmeyecek misiniz?

  
Kur'ân'daki İslam » Nebi Resul - Veli Resul

 
Üye Girişi
e-posta
Parola
Beni hatırla
 
Araçlar
       
facebook  googleplus  Twitter  Delicious  Digg this