Allah'a Kul Olmak
Anasayfa 111 » Kur'ân'daki İslam » Allah'a Kul Olmak ---


“İnsan ne için yaratıldı” sualinin cevabını Kur’ân-ı Kerim’de aradığımızda; Allahû Tealâ’nın sonsuz sevgisinin bir tezahürü olan insan mahlûkunu bir tek hedefe, Allah’a kul olmak hedefine dayalı olarak yarattığını görürüz.

Öyle ki insanı yeryüzünün halifesi olarak yaratan Allahû Tealâ, yerde ve gökte ve her ikisinin arasında ne varsa hepsini bu en sevgili mahlûkunun emrine musahhar kılmıştır.

45/CÂSİYE-13: Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.

2/BAKARA-29: Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât(semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).
O (Allah) ki, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yarattı. Sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. Ve o, Alîm'dir (herşeyi en iyi bilendir).

İnsandan başka kâinatta yarattığı her şeyi yine insanın emrine veren Allahû Tealâ’nın yegâne muradı, insanın mutluluğudur.  Kur’ân-ı Kerim’i de bu minval üzere, tüm zamanlar için bir mutluluk davetiyesi, bir mutluluk reçetesi ve reçetenin hayata geçirilmesi halinde bir mutluluk garantisi olarak inzal etmiştir.

•    Allahû Tealâ’nın insan için dilediği mutluluğun temelinde yaratılışın sırrı olan Allah’a kul olmak müessesesi vardır.

51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).

Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.

•    Allah’a kul olmak hepimizin üzerine farz kılınmıştır.

2/BAKARA-21: Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne).

Ey insanlar! Rabbinize kul olun ki O, sizi ve sizden öncekileri yarattı. Umulur ki böylece siz, takva sahibi olursunuz.

•    Kalu Belâ günü, fizik vücutlarımızın Allah’a verdiği ahd, Allah’a kul olacağına dair verdiği ahddir.

36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

13/RA'D-36: Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrehûne bimâ unzile ileyke ve minel ahzâbi men yunkiru ba’dah(ba’dahu), kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bih(bihî), ileyhi ed’û ve ileyhi meâb(meâbi).

Kendilerine kitap verilenler sana indirilene sevinirler. Gruplardan, onun bir kısmını inkâr edenlere şöyle de: “Ben, sadece Allah'a kul olmakla ve O'na şirk koşmamakla emrolundum. Ben, O'na davet ederim ve dönüşüm O'nadır (meabım, sığınağım, dönüş yerim O'dur).


KUL OLMAK NE DEMEKTİR?


Kur’ân-ı Kerim standartlarına göre iki gurup insan vardır:


1. Allah’a kul olanlar
2. Şeytana kul olanlar

Bütün insanlar dalâlet standartlarında dünya hayatına gelirler ve akıl baliğ oldukları noktada serbest iradeleri ile bir seçim yapmak durumundadırlar. Kişi bu noktada ya Allah’a kul olmayı seçecek ve kendisi için vaaz edilmiş 7 safha ve 4 teslimden ibaret olan teslim dîninin (İslâm) hükümlerini yerine getirecek, ya da Allah’a kul olmayı dilemeyecek ve hayatı boyunca şeytanın kulu olarak kalacaktır. Hiç kimse için üçüncü bir alternatif yoktur. Kişi ya Allah’ın kuludur, ya da şeytanın.

Kur’ân-ı Kerim’e göre kişiyi şeytanın kulu ya da Allah’ın kulu kılan bir tek ayıraç vardır:   Allah’ın Allah’a ulaşma davetine icabet etmek ya da etmemek.

•    Kim Allah’a ulaşmayı dilemişse o, şeytanın kulu olmaktan kendisini kurtarmış Allah’ın kulu olmuştur.
•    Kim Allah’a ulaşmayı dilememişse o, şeytanın kuludur.

Kaldı ki Allah’a ulaşmayı dilemedikçe hiç kimsenin îmânı onu kurtuluşa erdiremeyecek, şeytana kul olmaktan kişiyi kurtaramayacaktır.

32/SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."

Kur’ân-ı Kerim’e göre sadece Allah’a münîb olanlar; yani Allah’a yönelenler, şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olanlardır.

Ezelî ve ebedî tek dîn olan babamız Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin (Arapça adıyla İslâm) temeli hidayettir. Ve Kur’ân-ı Kerim’e göre hidayet, Allah’a ulaşmaktır. Hidayete adım atmanın şartı ise mutlak surette Allah’a ulaşmayı dilemektir. Kişiyi şeytana kul olmaktan kurtaran bu dilek, Allah’a yönelmeyi ifade eder ve hepimizin üzerine farz kılınmıştır.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın

Kim Allah’a münîb olmuşsa, Zumer Suresinin 17.âyet-i kerimesi gereğince o, şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olmuştur.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!


Kul olma vasfı Kur’ân-ı Kerim’de “Abd” sözcüğü ile ifade edilmiştir. Ancak bugünkü İslâm tatbikatında ne yazık ki bu kavram Kur’ân’daki muhtevasından saptırılmıştır. Abd kelimesi literatürde abid olmak, yani ibadet etmekle eş değer tutulmaktadır.

Bu korkunç hata sebebiyle teslim dîninin hidayete yönelik unsurları da tamamen yok edilmiştir. Allahû Tealâ’nın Zariyat 56’da’ki; “Bana kul olsunlar” ifadesinin, “Bana kulluk etsinler” şeklinde tercüme edilmesi, beraberinde Allahû Tealâ’nın 4 teslim emrinin unutulması ve vasıta emirlerin hedef emirlerin yerini alması gibi vahim bir sonucu doğurmuştur.

Oysaki abîd ve abd kavramları Kur’ân-ı Kerim’e göre birbirinden tamamen farklı muhtevaları içermektedir.

 Âbid; ibadet eden, abd ise Allah’a kul olan demektir. Allah’a kulluk etmekle kul olmak, birbirinden ayrı iki kanat ifade etmektedir. Namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hacca giden, kelime-i şahadet getiren, zikir yapan kişi kulluk etmiş olur. Kaldı ki Allah’a kulluk etmek, Allah’a ibadet etmenin merkez teşkil ettiği bir küre gibidir

Abd ise bir insanın vasfıdır, sıfatıdır; kulluk etmeyi içinde barındıran bir muhteva taşımaktadır. Kul olmak (abd) bir hedeftir, kulluk etmek (abîd) ise kişiyi hedefe götürecek olan vasıta emirleri (ibadetleri) harfiyen tatbik etmektir.  

Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi; ibadet ediyor diye Allah’a kul olamaz. Eğer Allah’a ulaşmayı dilememişse ömrü boyunca şeytanın kulu olarak kalır.

Kaldı ki Allah, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin dostudur. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin dostu ise şeytandır. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

ALLAH’A KUL OLMAK NASIL GERÇEKLEŞİR?

İnsanla Allah arasındaki 28 basamaklık Allah’a yaklaşım merdiveninde, 7 kademe kulluk söz konusudur. Bu da 7 ayrı Sıratı Mustakîm’i ifade etmektedir. Kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesiyle başlayan manevî tekâmül de 7 safhada gerçekleşir.
 
 
1.    Allah’a ulaşmayı dilemek
2.    Mürşide tâbiiyet
3.    Ruhun Allah’a teslimi (1.teslim)
4.    Fizik vücudun Allah’a teslimi (2.teslim)
5.    Nefsin Allah’a teslimi (3.teslim
6.    İrşad olmak
7.    İradenin Allah’a teslimi (4.teslim)

Allah’ın 7’li sistemi, bütün standartlar içinde geçerlidir. 7 rakamı Kur’ân’ın temelini teşkil etmektedir: 7 kat gökler, 7 kat yerler, 7 kat cehennem, 7 kat cennet…

Kur’ân-ı Kerim standartlarındaki 7 kademe kulluk da, 7 kademe takvayı, 7 kademe Sıratı Mustakîm’i, 7 kademe hidayeti ve 7 kademe cenneti ifade etmektedir.
 
•    Kim Allah’a ulaşmayı dilerse; 1. kulluğu gerçekleştirir.
•    Allah’a ulaşmayı diledikten sonra mürşidine tâbî olan kişi, 2. kulluktadır.
•    Ruhunu Allah’a ulaştıran kişi 3. kulluktadır.
•    Fizik vücudunu Allah’a teslim edenler, 4. kulluktadır.
•    Nefsini Allah’a teslim edenler, 5. kulluktadır.
•    Kim muhlis olursa; 6. kulluktadır.
•    Kim iradesini de Allah’a teslim ederse; 7. kulluktadır.


7 kulluk kademesi

1.kademe kulluk: Âmenûlar kulluğu: Kişinin Allah’a yönelmesiyle şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olduğu noktayı ifade eder.  


17/İSRÂ-65: İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultân(sultânûn), ve kefâ bi rabbike vekîlâ(vekîlen).
Muhakkak ki Benim kullarımın üzerinde, senin bir sultanlığın (yaptırım gücün) yoktur. Ve senin Rabbin, vekil olarak kâfidir (yeter).

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Kur’ân-ı Kerim’e göre kişi daha Allah’a ulaşmayı dilediği an birinci kademe kulluğun ve takvanın sahibi olmuştur. Şirkten kurtulmuştur, dalâletten kurtulmuş hidayete adım atmıştır, Allah’ın dostu olmuştur, hüsrandan kurtulmuştur ve gideceği yer kesin olarak Allah’ın cennetidir (Rum 31, Yûnus-45, Bakara 257, Zumer-17).


2.kulluk: Tâbiiyet kulluğu: Kim Allah’a ulaşmayı dileyip de 12 ihsanla Allah’ın kendisi için tayin ettiği mürşide tâbî olursa, o kişi ikinci kademede kul olma vasfına sahip olmuştur. Bu kişi aynı zamanda ikinci kademe takvanın da sahibidir. Tâbî olduğu anda, devrin imamının ruhu o kişinin başının üzerine gelip yerleşir.

40 / MU'MİN - 15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

3.kulluk: Evvab kulluk: Kişi mürşidine tâbî olduğu zaman ruhu vücudundan ayrılıp Allah’a doğru seyri sülûk adı verilen bir yolculukla Sıratı Mustakîm üzerinden Allah’a doğru yola çıkar. Nefsin; Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye ve Tezkiye kademelerindeki her %7’lik aklanmasına paralel olarak ruh da bir gök katı aşar. 7 gök katını ve 7.gök katının 7.âlemini aştıktan sonra Allah’a ulaşır ve Allah’ın Zat’ında ifna olur, yok olur. İşte bu nokta kişinin hidayete erdiği, evvab kulluğa ulaştığı noktayı ifade eder.

89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah'a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.


4. kademe kulluk: Muhsinler kulluğu: Kişinin fizik vücudunu Allah’a teslim ettiği nokta muhsin kul olduğu noktayı ifade eder.

3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.

4/NİSÂ-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve hanif olarak Hz. İbrâhîm'in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik vücudunu) Allah'a teslim ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrâhîm'i dost edindi.

31/LOKMÂN-22: Ve men yuslim vechehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, ve ilâllâhi âkibetul umûr(umûri).

Ve kim muhsin olarak vechini Allah'a teslim ederse, o taktirde sağlam bir kulba tutunmuş olur. Ve işlerin sonucu Allah'a (ulaşır).

5.kademe kulluk: Ulûl’elbab kulluk:  Kişini daimî zikre ulaştığı, nefsinin afetlerinin tamamen temizlendiği ve yerini Allah’ın nurlarının aldığı kulluk kademesidir.

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

35 / FÂTIR - 28: Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik(kezâlike), innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr(gafûrun).
Ve bunun gibi insanlardan, davarlardan, yürüyen hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulema (âlimler), Allah'a karşı huşû duyar. Muhakkak ki Allah; Azîz'dir (üstün, yüce), Gafûr'dur (mağfiret eden).

3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).

Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.
3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.


6.kademe kulluk: Muhlis  (irşad) kulluk: Kişinin ihlâsa ulaştığı, halis olduğu noktayı ifade eder.

15/HİCR-40: İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).

Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.

49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).

Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.

98/BEYYİNE-5: Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kılmaktan) ve namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum dîn (kıyâmete kadar devam edecek dîn) budur.

7.kademe kulluk: Bihakkın kulluk: Kişinin salâh makamına ulaşarak, iradesini Allah’a teslim ettiği kulluk kademesidir.


21/ENBİYÂ-105: Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne).
Andolsun ki; zikirden (Tevrat'tan) sonra Zebur'da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.
3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı “O'nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibÂmenûler Kulluğu (Hak Mü’minler kulluğu)


İşte bu 7 kulluk kademesi, ancak ve ancak kişinin Sıratı Mustakîm üzerinde olmasıyla gerçekleşir.
Allahû Tealâ üç vücut, serbest irade ve aklın standartlarında yarattığı bütün insan mahlûkunu Kalu Belâ günü huzurunda toplamış ve hepimizden yemin, misak ve ahd adı verilen sözler almıştır.
Yâsin Suresinin 60 ve 61.âyet-i kerimelerinde sözü edilen Ahd, ezelde fizik bedenlerimizin Allah’a kul olmak üzere Allah’a verdiği ahddir. 

36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.

Sıratı Mustakîm ne demektir? Kişi nasıl Sıratı Mustakîm üzere olur?

Sıratı Mustakîm, Allah’a istikametlenmiş yolun adıdır.

15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).

Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”

Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği anda Sıratı Mustakîm’e adım atmıştır. Ne zaman Allah’ın kendisi için tayin ettiği mürşide tâbî olursa o zaman ruhu vücudundan ayrılacak ve Sıratı Mustakîm üzerinden seyr-i sülûk adı verilen bir yolculukla Allah’a doğru yola çıkacaktır.  

4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
 

78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân'ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


•    Sıratı Mustakîm üzerinde olmak, hidayet üzere olmak demektir.

Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).
Hidayet, insan ruhunun kişi bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmasıdır.

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

O halde görüyoruz ki kişinin kurtuluşu mutlak surette hidayeti dileyerek Sıratı Mustakîm üzerinde olmasına bağlıdır. Ancak Sıratı Mustakîm üzerinden Allah’a ulaşan fizik vücut değil, Allahû Tealâ’nın kişiye Kendinden üfürdüğü ruhtur. Ruhun Allah’a ulaşması 1.teslim kademesidir. Fizik vücud için Allah’a ulaşmak söz konusu değildir. Topraktan yaratılmıştır ve tekrar toprağa dönecektir. Fizik vücudun Allah’a teslimi Allahû Tealâ’nın emir ve yasaklarını harfiyen yerine getirmesiyle gerçekleşir. Kişinin mürşidine tâbiiyetinden sonra zikri ne zaman günün on sekiz saatini aşarsa, fizik vücut Allah’a teslim olur. İşte bu noktada kişi “Muhsin Kul” adını alır.

Kur'ân'daki İslam » Allah'a Kul Olmak

 
Üye Girişi
e-posta
Parola
Beni hatırla
 
Araçlar
       
facebook  googleplus  Twitter  Delicious  Digg this